Makalelere Geri Dön
Pandemi ve İlişkiler

Bize acı veren, şaşırtan, çaresiz bırakan şeyler yaşadıklarımız değil, yaşadıklarımızı nasıl yorumladığımızdır. Yalnız olmadığımız zamanlarda bize eşlik edenler yalnızlığımızı artırıyorlar mıydı, yoksa azaltıyorlar mıydı? Bu sorunun cevabı her birimiz için farklı olacaktır. Pek çok insan pandemi sürecinde yalnızlaştığını değil, pandemiden önce ne kadar yalnız olduğunu fark etti. Birçok kişi bu yalnızlık anlarında yerden tavana kadar ıvır zıvırla dolu evlerinde, dışarıda telefon edecek kimsesinin olmadığı gerçeğiyle yüzleşti. Çünkü işyerinden, gece hayatından tanıdıkları insanlarla hakiki bir ilişkileri yoktu, onları arayamazlardı. Aylarca, hatta yıllarca aramadıkları akrabaları ve eski arkadaşlarını ise hiç arayamazlardı, buna hem yüzleri yoktu, hem de paylaşacakları bir şey...



İlişkinin, aşkın sanalı gerçeği olmaz. İlişki zaten, ötekine gönderilen bir mesajdır. O mesaj ötekine çarpıp bize geri gelir ve zihnimizdeki fanteziyi yaşayabilmemize vesile olur.



Sağlıklı bir ilişkinin tanımı sizce nedir? ’Sevmenin sanatı’ var mıdır?


Bana göre sevmek ne sanattır, ne de zanaat. Herhangi bir canlıyı sevmenin ilk koşulu saygı duymaktır. Saygı duymadığınız birini sevemezsiniz. Sevmediğiniz biriyle de sağlıklı bir ilişki kuramazsınız. Saygı duymadığınız birine sadece sahip olabilirsiniz: bir resim fırçası, bir tuval, bir kamera gibi... İşte, o eşyalarla istediğiniz sanatı icra edebilirsiniz, ama o resimlerle, o filmlerle sevişemezsiniz.



Şimdiki ekonomik sistem ilişkilerimizi nasıl etkiliyor?

Etkilemiyor, çürütüyor. Çağımızın baş belası kıskançlık ve hasettir. Haset sevmeyi ve bütünleşmeyi imkânsız kılar. Haset iyiye bir saldırıdır. Başka deyişle, sevenin sevgisine, iyinin iyiliğine, bağışlayanın bağışlayıcılığına bağımlı olmaya dayanamamanın hissettirdiği, insan yavrusunun en yıkıcı duygusudur. Sevemeyen haset eden insan, beğendiği kişilere hayran olmak, onun gibi olmak, onunla dost olmak yerine, o kişilere “gıcık olur”... Ekonomik sistemin neyi, nasıl değiştirdiğini en iyi dildeki değişimden anlarız. George Groddeck’in dediği gibi, “Her şey dildir. Dil kültürün taşıyıcısıdır. İnsani ilişkinin temel koşulu.” 1980’li yılların en sinsi, en disiplinli ideolojisi bilginin, bilimin değersizleştirilmesiydi. Aptallar da destek versin diye entelektüellerle “entel” diyerek dalga geçilirdi. Şimdilerde toplumsal dayanışma ve insani değerler hedefte... Sloganı da “duyar kasma”yın oldu.



Bilgiye, dayanışmaya duyulan öfke, kendini her gün yenileyerek yineliyor. Cehaletinden, duyarsızlığından ötürü dahil olamadığı her muhabbete, her ilişkiye cehaletine kanarak saldırıda bulunanların yeni sloganı da “boş yapmayın”... Mekânla, zamanla, arzusu “öteki”nin arzusuyla sınırlandırılmamış insanın, ona mal satabilmek için “anı yaşa”, “zevk al”, “sınırları aş” telkinleriyle vardığı yer; yalnızlık, melankoli, umutsuzluk, yerinde duramama, dikkat dağınıklığı, dürtüsellik, tatminsizlik ve anlamsızlık oldu. Sorumluluk alamayan, sınır tanımayan insanların ilişkiye bakışı öylesine takılmak, sloganı da, “takılıyoruz” oldu. Öylesine takılma çağının insanı, bugün elini neye atsa kendine takılıp düşüyor. Konuşurken kullandığı fiiller “gıcık olmak”, “boş yapmak”, “duyar kasmak”, “öylesine takılmak” olan bir insanın kuracağı ilişkilerde derinlik, duyarlılık, incelik olacağına inanmıyorum. Özümüze dönmenin, sevdiklerimize kavuşmanın, özüne güvenen insanlar olmanın ilk adımı alıştırıldığımız, alıştığımız her bir sözcüğe ayrı ayrı muhalefet etmektir.



Pandemi sürecinde ilişkiler de sanal ortamda ilerliyor.“Aşk” dediğimiz olgu internette de yaşanabilir mi? Sosyal medya ilişkilerimize ne yapıyor?


Balzac’ın Sarrasine adlı romanında heykeltıraş Sarrasine, Zambinella’yı bir tiyatroda gördüğünde öyle çok beğenir ki “Bir kadından çok daha fazlasıydı, bir başyapıttı!” diyerek hayranlığını anlatır. Onun için Zambinella, bir insanda aradığı her şeyi kendinde barındırmaktadır. Hemen atölyesine döner narin ellerini, ince belini, yumuşak tenini çizmeye ve yontmaya başlar. Ancak ortaya Zambinella’ya benzemeyen bir başyapıt, çıkmıştır. Zambinella’dan fazla, bir kadından az olan bu başyapıt güzelliğin de çekiciliğin de bakanın gözünde, düşünenin zihninde, yani “sanal” olduğunu göstermez mi? Aksini düşünenleri Proust, “Aradığım gerçeğin onda değil, bende olduğu belli” diyerek uyarır. Âşık Veysel ise “Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa” diyerek mevzuyu özetler.



Her insanın zihninde taşıdığı güzel, gelmiş geçmiş her adamdan, her kadından daha güzeldir. O halde ilişkinin, aşkın sanalı gerçeği olmaz. İlişki zaten, ötekine gönderilen bir mesajdır. O mesaj ötekine çarpıp bize geri gelir ve zihnimizdeki fanteziyi yaşayabilmemize vesile olur. Sosyal yaşamda yalnızlaştırılan insan hastalanıyor, kendini sevme ayarsızlığının ıstırabıyla baş başa kalıyor. Her insanın özü şu ya da bu düzeyde narsisistiktir. Narsizmi törpüleyen, kişiyi olgun bir kişilik haline getiren de ötekiyle sınırlanmasıdır. Kendini sevme ayarsızlığından kurtulmak için insan içine çıkmalı insan! Sosyal medya, sosyal yaşamda hastalanan çağ insanının birbirini, benzerini bulmak için giriştiği iyileşme refleksidir.

Cumhuriyet - Tuğba Özer

Agah Aydın - 28 Temmuz 2020   1.Ocak.2009