Ruh nedir? Ruh, manevi dünyanın sayısız değişik inanç tipi içerisinde değişmeyen tek olgudur. Ruh kelimesinin birçok dildeki karşılığı “Spirit”’tir ve Latince “Spirit” sözcüğünden gelir. Nefes anlamını taşır.Tasavvuf’ta “nefs”, Kabala’da ise “nefesh” ruh demektir. Her insanın mekanik yapısına can katan ruhtur. Onsuz kendimizi veya başkalarını iyileştirebilmek olanaksızdır. Her yaptığımız şeyi “ruh”la, yani “sevgi”yle, ya da bir diğer deyişle “aşk”la yapmak bizi yüceltir. Ruhu olmayan bir beden, içinde insan olmayan bir kıyafetten farksızdır.
Somut & Soyut
Modern insan maddi olan uğruna bir ömür harcar. Para kazanmak için, ev satın almak için, güzel/yakışıklı bir eş için, iyi bir aile için, araba satın almak için…. Bir çoğu da manevi olanı değersiz bulur. Bu insanoğlunun en büyük yanılgısıdır. Çünkü insanoğlunun istediği hiçbir şey perdenin “somut” kısmında bulunmaz. Sevgi, huzur, özgürlük, güvenlik… Bunlardan hiçbiri somut kavramlar değildir. İnsanoğlu soyut olanın açlığında somut olana saldırmaktadır. Peki sizce doyduk mu?
Enerji Nedir?
19. yüzyılda atomun yapısı üzerine sayısız teori kabul edildi. Ama 20. yüzyıl fizikçileri kuantum fiziğinden yola çıkarak artık “madde”nin olmadığı ve varolan her şeyin “titreşim” den ibaret olduğunun farkına vardılar. Halbuki bu bilgiyi bütün büyük üstatlar zaten binlerce sene evvel söylemeye çalışmışlardı. Gautama Buddha (M.Ö.563-483) “biz göz açıp kapayıncaya kadar her şey milyarlarca kez titreşiyor” demiştir. Maddenin yapıtaşını bulmak adına verilen milyonlarca dolar, inşa edilen binlerce teknolojik alet ve harcanan sayısız yaşam sonunda varılan nokta binlerce sene evvel ulaşılan noktadan pek de uzak değildir. Bir fark dışında aynı nokta… Bunu keşfeden bilim adamları mutsuz bir hayat yaşarken, Gautama Buddha mutlu bir hayat yaşadı. Entellektüel düzeyde bilmek ile anlamak arasındaki farkın çok somut bir örneği… Ünlü fizikçi Albert Einstein’ın herkes tarafından bilinen “E= mc2” adlı formülüne de biraz dikkatli bakarsanız “m” ile kütleyi (mass), “E” ile enerjiyi, “c” ile sabit bir katsayıyı anlatmaya çalıştığını görürüsünüz. Yani MADDE = ENERJİ… Her şey enerjidir. Etrafınızda gördüğünüz her şey… Bu bilgiyi kullanarak ya atom bombası yaparsınız, ya da bu dünyada cenneti yaratırsınız. Seçim sizin….
Peki 5 duyumuz neden bunu algılamıyor?
Şu kesinlikle unutulmamalıdır ki, insanoğlunun 5 duyusu var olanın çok ufak bir kısmını algılayabilmektedir. Görebildiğiniz renkleri düşünün, varolan ışık spektrumunun ufacık bir parçası.. Duyabildiğiniz frekans aralığını düşünün, varolan ses spektrumunun ufacık bir parçası… Alabildiğiniz kokuları düşünün? Köpeklerin bizim alamadığımız kokuları aldığını, bizim duyamadığımız sesleri duyduğunu, bazı böceklerin ultraviyole ışınları gördüğünü hatırlayın. Peki etrafınızda dolanan radyo kanallarının, televizyon yayınlarının, gsm operatörlerinin ışınlarını, kablosuz internet ağını 5 duyunuzla algılayabilir misiniz?.
Issız bir adada doğsanız, elinizde hiçbir teknolojik cihaz olmasa manyetik alanı nasıl kanıtlardınız? Ya da kanıtlayamadığınız için yok mu sayardınız? Yerçekimi kanıtlanana kadar havaya atılan elma yere düşmüyor muydu? Dünyanın küre şeklinde olduğu kanıtlanana kadar dünya tepsi şeklinde miydi? Peki sizce şu an küre şeklinde mi? Bir şeyin varolduğunun kanıtının olmaması, varolmadığının kanıtı mıdır?.
Bunların kanıtı var mı?.
İzmir’de bir bayan bahçesinde muz yetiştirmeye karar verir. “Yapma, burada muz ağacı yetişmez” derler, ancak önemi yoktur. Tohumlar ekilir, “o tohum filizlenmez” derler; filizlenir. “O fidan büyümez” derler, o fidan ağaç olur. “Ağaç olsa da meyve vermez” derler, meyve verir. “Meyve verse bile tadı güzel olmaz” derler, muzların tadı bal gibi olur. Bu ilginç gelişmelerden sonra üniversiteden bir araştırma grubu bu bayanın evine yollanır. Toprak örnekleri, kök örnekleri, yaprak örnekleri, doku örnekleri alınır, ama hiçbir bilimsel sonuca ulaşamazlar. Çünkü aradıkları “kanıt” onların baktığı gözlerle asla görülemeyecek türdendir. Bu bayan ağacıyla her gün konuşmakta, ona “sevgi” vermektedir! Bilimsel kanıt adına elimizde hiçbir şey yoktur. Ama elimizde koskoca bir ağaç vardır! Ne büyük tezat! Teoride yok, ama pratikte var!.
Hepimiz sevgi denen kavramın varlığında hemfikiriz. Onun hayatımızda etrafımızı ve bizi etkilediğinin de farkındayız. Sevginin varlığını kimse reddedemez. Peki sevginin kanıtı var mı? Sevdiğiniz insanın gözlerine bakarken duyduğunuz hissin kanıtı… Bir çocuğun kafasını okşarken yaşadığınız hazzın kanıtı… Düşen bir insanın elini tuttuğunuzda verdiğiniz güvenin kanıtı… Karşıdan karşıya geçirdiğimiz yaşlı teyzenin gülümsemesinin bize verdiği hissin kanıtı… “Bu dünyada görmek istemeyenden daha kör hiç kimse yoktur” Enerjinin Maddeyi Etkilediğinin Kanıtı
Dr. Masaru Emoto 1943 yılında Japonya’da doğmuş, uluslararası ilişkiler ağırlıklı olarak aldığı üniversite eğitiminden sonra ikinci bir üniversite eğitimini daha tamamlamış ve Alternatif Tıp Doktoru olmuştur. Su kristallerinin fotoğraflarını ‘’Suyun Verdiği Mesajlar’’ isimli iki kitabında yayınlamış ve bu kitaplar tüm dünyada 400 bin adet satmıştır..
Dr.Masaru Emoto donmuş suda oluşan kristallerin, belirli düşünceler yoğun bir şekilde kendilerine yönlendirildiğinde değişiklik gösterdiğini keşfetmiştir. Yapılan deneyler sonucunda çok temiz kaynaklardan gelen su örnekleri ile kendilerine sevgi dolu sözcükler söylenen su örneklerinin, aynen kar tanelerinin modeline benzeyen çok parlak, yoğun motifli, simetrik ve çok renkli desenler oluşturdukları görülmüştür. Buna karşılık çevre kirliliğinin çok olduğu bölgelerden gelen su örnekleri veya negatif düşüncelere maruz bırakılan su örnekleri ise koyu renkli, asimetrik ve tamamlanmamış motifler oluşturmuşlardır. Yani düşünce gücünün suyun yapısını değiştirdiği bilim dünyası tarafından kabul edilmiştir. Peki suyun yapısı düşünce ile değiştirilebiliyor, insan vücudunun %70’i de sudan oluşuyorsa düşünce gücü ile insan vücudunu etkilemek nasıl mümkün olmaz? Sevgi insan vücudunda mucizevi değişimler yaratır. Bakalım modern tıp dünyasının bu gerçeği görmesi kaç yıl alacak?.
Enerji verebilmek bir yetenek işi midir?
Tarih boyunca insanoğlu şifayı ve şifacılığı bir yetenek olarak görmüştür. Şifa yapabilen insanların “tanrı vergisi” bir yetenek ile doğmuş olduğuna inanılmıştır. Sadece kutsal insanların enerji verebildiği, hastalıkları iyileştirebildiği düşünülmüştür. Şifa gerçekten “doğaüstü” bir yetenek midir?.
Şu konuda tüm dünya hemfikirdir ki, bu vücudun verdiği içgüdüsel olan hiçbir tepki boşuna değildir. Peki diyelim bileğimizi burktuk veya kafamızı bir yere vurduk. Tıbbi ekollere göre akut dönem (ilk 48 saat), hatta sub-akut (ilk 72 saat) dönemde iç kanama olan bir yere buz uygulaması yapılması gerekir. Fakat dünyanın hangi noktasına giderseniz gidin 5 kıtadaki 7 milyar insan içgüdüsel olarak burkulan, darbe alan, kanayan ya da ağrıyan yere “sıcacık” ellerini koyar. Unutulmaması gereken ufak bir “rastlantı” ise, birçok tıbbi ve dini ekole göre avuç içlerimizin enerji merkezlerine sahip olması… Ne rastlantı ama! Sevdiğiniz insanın gözlerinin içine bakmak ve onu sevdiğinizi söylemek yetenek mi ister? Dostunuzun elini sıkmak yetenek mi ister? Büyüğünüzün elini öpmek yetenek mi ister? Sokakta gördüğünüz çiçekçiye gülümsemek yetenek mi ister? Kardeşinize sıkı sıkı sarılmak yetenek mi ister? Çocuğunuzu öpmek yetenek mi ister?.
“Bir kahkahada gizlidir şifa.” Evet, sadece “kutsal” insanlar şifa verebilir. Aynaya baktığında karşısındaki “kutsal”lığı görebilen herkes… Şu çok açık bir gerçektir ki, insanoğluna layık bir insan olmak “yetenek” ister… Ama enerji vermek için sadece “ol”mak yeter… İnsan Ruhuna Güven
Dünyanın yarısının “su” ile kaplı olduğu gerçeğini düşünün. Yarattığınız her negatif düşüncenin, öfkenin, kıskançlığın, kinin, nefretin sonucunu düşünün. Çekilen acıların, atılan çığlıkların sürekli su tarafından kaydedildiğini, suyun yapısını değiştirdiğini düşünün. Tarım alanlarını suladığınız suyun halini, denizlerden elde ettiğiniz besinleri, yağmurlarla büyüyen ormanları, tüm bitki örtüsünü, her sene içtiğiniz tonlarca suyu düşünün. Her saniye yarattığınız enerjinin etrafınızdaki her şeyi değiştirdiğini düşünün…Değişim için gereken her şeyin ruhunuzda olduğunu hatırlayın…
İnsan ruhu her şeyi yapacak güçtedir….
Artık farklı bir dünya yaratmanın vakti gelmiştir….
Artık içimizdeki sevgi ile işbirliği yapma vakti gelmiştir….
Artık “insan ruhuna güven”menin zamanı gelmiştir…
|